BATI ASYA’YA BATI ASYA DEMENIN VAKTI
![]() |
Revolution Everywhere |
Birleşmiş Milletler'in(BM) kendini “adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş” olarak tanımlamasina rağmen belli ülkelerin çıkarlarına hizmet eden yapısı kimseleri rahatsız etmiyor. Toplam 15 üyeli ve 5 daimi üyeden birinin 'ret' dedi mi kimsenin sesini çıkaramadığı Güvenlik Konseyi yaptırımlara ve müdahalelere doymazken, 193 ülkenin herbirinin en azından görüntü olarak eşit üye sıfatıyla temsil edildiği Genel Kurul yalnızca 'tavsiye' niteliğinde karar alıp, yeni üye bile kabul edemiyor. Anlaşılan güçlü devletlerin oluşturduğu güçlü yapılar bir zamanlar Türkiye'de de benzer bir zihniyetin eseri olan İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın’ın da dediği gibi “Eşitlik eşitler arasında olur” prensibine göre hareket ediyor!
Uluslararası siyaset gibi uluslararası ekonomi de benzer çarkların dişlileri etrafında dönüyor. Kurumlarını oluşturmuş süper güçler ilelebet bu kurumların üzerinden rantlarını elde edecekleri kanaatindeler. Nitekim Dünya Bankası(WB) ve Uluslararası Para Fonu(IMF) başkanlarının seçimi bu durumu gözler önüne seren apaçık, basit bir örnek. Hiçbir rasyonel gerekçeye dayandırılamayan bir şekilde, kuruluşlarından bu yana Dünya Bankası'nın başına bir Amerikan, Uluslararası Para Fonu'nun başına da bir Avrupalı başkan getiriliyor. Eşitlik eşitler arasında olur prensibine göre pastanın paylaşımında hiçbir yanlışlık yok ve her şey normal seyrinde ilerliyor(muş gibi görünüyor)!
Oysa bu görmezden gelmenin sürdürülebilir olmadığını günümüz dinamikleri tüm netliğiyle ortaya koyuyor. Bugün 1. ve 2. Dünya Savaşı sonrası kurdurulan otokratik 'Batı Asya ve Kuzey Afrika' rejimleri bir bir yıkılıyor. Öyle ki Tunuslu bir seyyar satıcının yakmış olduğu bu ateş bugün Wall Street'te bile benzer eylemlerle etkiler oluşturarak büyüyor ve sistemin nasıl tıkandığını, bıçağın artık kemiğe dayandığını gösteriyor. Sovyetlerin dağılmasından sonraki 20 yıllık süreç tezatlıkların ve yanlışlıkların değişik biçimlerde tezahürleri olarak karşımıza çıkmıştı. Güç merkezleri bu dönemde meşruiyetlerini yitirmemek ve kurulu düzenlerini kaptırmamak adına her türlü hukuksuzluğa başvurdular, yeri geldi ne kadar güçlü olduklarını! Afganistan'da, Irak'ta gösterdiler. Fakat ilk sinyalleri finansal sistemleri verdi. Piyasalar ayakta durmayı başaramadı ve kendi doğasına yenik düştü. Gelişmekte olan ve ihracat fazlası veren ülkelerin paralarını finansal piyasalar aracılığı ile elinde tutan Amerika bu kaynaklara rağmen türev piyasaların zemininin kaymasına engel olamadı. Bu kriz son çırpınışların simgesiydi çünkü artık piyasalar Amerikan vatandaşı da dinlemiyor ancak ülkelerinin %1lik bir kesimini tatmin eder bir seviyede duruyordu. Kriz sonrası oluşturulan kurtarma paketleriyle ödenen milyon dolarlara varan bankacı ikramiyeleri de tablonun simgeleşen en önemli öğelerinden biriydi.
Aldığı ürünler karşısında -kimi zaman karşılıksız bastığı- doları kullanan ve sonrasında bu bastığı doları alıp yerine Amerikan tahvili veren güce dayalı sistem, Filistin'in Birleşmiş Milletler'de tanınması için 5 devletin zorunlu onayını gerektiren sistem, Somali'de insanlar açlıktan ölürken BM yardımlarının nereye gittiğinin bilinmediği sistem, dünya üzerindeki herkese göre Asya'nın batısı veya Afrika'nın kuzeyi olan bölgeye 'Ortadoğu', Asya'nın doğusunda kalan kesimlere ise 'Uzakdoğu' denilen sistem artık işlerliğini yitirdi ve yeni bir düzen inşa edilmesinin sancılı süreçleri yaşanıyor. Yıllarca yanlızca kurulu sistemlerin eleştirisini yapan nesiller yerine şimdi meydanlarda sistemi değiştirmek adına toplanan nesiller kurucu, bütünleştirici, adaletli bir yapı için değişme sürecine giriyor. Bu kurucu, yeniden inşa edici süreçte artık “Vakit ortak bir dille Batı Asya'ya Batı Asya, Kuzey Afrika'ya Kuzey Afrika demenin vaktidir!”
Yorumlar
Yorum Gönder