Erasmus Notları I - Döneme Kısa Bir Bakış
2014 bahar döneminde bir dönemliğine Erasmus programıyla Brüksel’deki Vrije Universiteit Brussel’a geldim. Erasmus denilince herkesin aklında bambaşka şeyler canlanır, bambaşka planları vardır herkesin. Benim hayalimdeki Erasmus döneminin tek bir amacı vardı keşfetmek. Farklı kültürleri, insanları, coğrafyaları keşfetmek.
İnsanın yeni limanlara yelken açması demek bir anlamda da merkezinden uzaklaşması, 'konfor alanı'ndan dışarı çıkması demek. Çünkü keşfetmek, anlamak emek isteyen bir iş. Bu nedenle gerek akademik olarak dersler noktasında, gerek insan ilişkileri yönünden, gerekse yaşadığım coğrafya açısından farklılıklara emek vermeye çalıştım, bir dönem boyunca. Keşfetmek, tanımak ve anlamak için.
Brüksel çift dilli bir şehir. Yer isimlerinden tutun da, su üzerindeki ambalaja kadar her yerde iki dil ile karşılaşıyorsunuz; Fransızca ve Flamanca. Bu gerçekten benim için yeni bir durumdu, ülkemde böyle bir olgunluğa ne zaman erişilebilir sorusunu sormaktan kendimi alıkoyamadım. Okulum da Flamanca eğitim veren bir kurum. İngilizce dersleri ancak yüksek lisans düzeyinde bulabildim. Flamanca tek bir kelime bilmeyen, Fransızca’sı da lisede aldığı temel düzeyde eğitimden ileri gitmeyen birisi için gerçekten korkutucu başka bir ülkede, başka bir şehirde yaşamak. Dil bilmemenin nasıl kötü hissettirdiğini ilk defa burada anladım. Karşındaki ile tam anlamıyla iletişim kuramamanın verdiği sıkıntıyı yaşadım. İlk başlarda kendimi Fransızca öğrenmeye zorladım ve dersler almaya başladım. Fakat bir süre sonra günlük hayatta kendimi Fransızca ile ifade etmekte zorlanınca ben Fransızca ile zorlanacağıma onlar İngilizce ile zorlansın diyerek kolaya kaçmak durumunda kaldım. Bazen kaçış yolunun rahatça ulaşılabilir olması insanın kendisinin önünde büyük bir engel oluşturuyor.
Bir dönem boyunca en çok önem verdiğim olay insan tanımaktı. Avrupa’nın dört bir yanından arkadaşlar edindim, kültürlerini anlamaya çalıştım ve insana dair gözlemler yaptım. Elde ettiğim sonuç yepyeni bir bakış açısı kazandırdı bana. Tabi bir çok güzel anı ve hatıra biriktirdim zihnimde, fotoğraflarda ve not defterlerinde. Bir de böyle uluslararası bir arkadaş ortamında Dünya Kupası’nı izlemenin yaşamanın ne kadar eğlenceli, coşkulu bir şey olduğunu yaşayarak deneyimledim.
Erasmus dönemi boyunca İspanya’dan Sırbistan’a, Amsterdam’dan Roma’ya 12 ülkede 20 şehir gezdim. Gezmek için ihtiyacımız olan para değil, yaşam enerjisi ve zaman. Sınırların nasıl anlamsızlaştığını yollarda gözlemledim. Zihnimin sınırlarındaki eşiği geçmemi sağladı bu geziler. Bazen bir interrail bileti ile bazen Ryan Air’ın henüz kuşlar cıvıladamadan kalkan uçağıyla, bazen de otobüsle en az masrafla gezdim. Belgrad’da bir İtalyanla önümüzde gerçekleşen araba kazasından son anda kurtulduğumuz da oldu, Türk arkadaşlarla havaalanında şampiyonlar ligi finalini izlemek için üç terminal gezdiğimiz de. Her haftasonu ve her tatil bir gezi planıydı adeta. Aşağı yukarı bir - bir buçuk ayım yollarda, Brüksel dışında geçti. Nereleri gezmişim acaba bir haritadan bakayım dediğimde ise gerçeklerle yüzleştim. Zihnimin sınırlarını aştığımı zannederken aslında nasılda Avrupa’ya sıkışıp kaldığımı farkettim. Erasmus bitiminden sonra ilk işim doğuya gitmek olacak. Hindistan’a, Malezya’ya, Çin’e ve Latin Amerika’ya. Keşfin çok başlarındayız henüz.
Erasmus’un akademik yönünü biraz arka plana atmıştım. Lisans düzeyinde İngilizce düzgün ders bulamadığım için aldığım yüksek lisans finans dersleri finans dünyasına bakış açımda değişikliklere sebep oldu. Daha öncesinde hep Amerikan sistemi geleneğinden gelen bir ekonomi bölümünde okuduğum için finansa dönük karamsar bakış açımda ufak ışıklar görmeye başladım araştırdıkça. İnsanın yüzleşmesi ve dertlenmesi lazım bir soruna çözüm üretmesi için.
Brüksel’de yaşamak aynı zamanda Avrupa Birliği kurumları ile iç içe olmak anlamına geliyor tabi. Avrupa Birliği’ni ve uluslararası birçok organizasyonu yakından tanıma fırsatı buldum. Okulumdaki ve şehirdeki diğer öğrenci kulüplerinin düzenledikleri etkinlikler, projeler ve ziyaretlere istisnasız katılmaya çalıştım. Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlementosu, Avrupa Adalet Divanı ziyaretleri derken bir anda kendimi 4 yıl önce interrail için Belçika vizesi başvurumu reddeden dönemin Belçika İstanbul Başkonsolosu’nun Belçika Lüksemburg Büyükelçiliğinde grubumuzun adına evinde verdiği resepsiyonda kendisiyle 4 yıl öncesi üzerine Türkçe muhabbet ederken buldum.
5 aylık bir süreçte ömür boyu hatırlayacağım bir deneyim yaşadım. Bolca öğrendim, paylaştım ve biriktirdim. Maddi birikimlerimde azalma yaşandı doğru, hatta biraz da borçlandım (Brüksel’de hibenin kiraya gittiği bir yerde öğrenci geliri ile yaşaması biraz zor tabi ve Euro'nun akıl almaz salvolarının bize denk gelmesi) ama hatıralarımda biriktirdiklerim hepsinden değerliydi. Eğer bu yazıyı okuyan varsa ve anlattıklarımla biraz olsun benzer arayışlara, hissiyatlara sahiplerse kesinlikle bu tarz bir değişim programına gitmelerini tavsiye ederim. Görmek ve tecrübe etmek yazıya dökülemeyecek ve yazıdan anlaşılamayacak kadar kendine özgü.
Bu yazıyı da Brüksel'den gitmeden bir anı olarak bırakmak istedim. Umarım döndüğümde burada aldığım notları derleyecek ve daha detaylı yazılar yazacak enerjiyi kendimde bulabilirim. İnsan'a dair anlayacağımız/anlatacağımız daha çok şey var.
Brüksel’den sevgiler,
Oğuzhan
Yorumlar
Yorum Gönder